İlahi adalet.
İnsan gerçekten ettiğini bulur mu şu dünyada? Ya da adalet
bir gün mutlaka tecelli eder mi? Eğer öyleyse mağdur mağrurun ettiğini
bulduğuna şahit olur mu? Bu dünya gerçekten etme bulma dünyası mıdır? Peki eğer
öyle bir yer varsa öbür dünya? Öbür dünya sahiden de bu dünyada kuramadığımız
adil düzene sahip midir?
Öbür dünya.
Gerçekten var mı öyle bir dünya? Hiç sorgulamaz mı insan? Ya
yoksa öyle bir yer? Tüm bunların anlamı ne ki? Hayatlarımızın bir anlamı var mı
gerçekten? Öbür dünya yoksa bizlere bahşedilen bu hayatları ne uğruna
yaşıyoruz? Ya öyle bir yer yok ve tek gerçek dünya şu içinde yaşadığımız
dünyaysa? Mağrurların hükmünü sürdüğü bu dünyaysa tek gerçek?
İnsan yaşadığı haksızlıklar karşısında sorgulamadan edemiyor. Hakkın yenmişse, canın yanmışsa, zarara uğramışsan acını çıkarmak istiyorsun. Seni zarara uğratanın senden daha beter olmasını istiyorsun. Çektiğin acının kat be kat fazlasını çeksin istiyorsun. Eğer kindarsan intikam almak için elinden geleni yapıyorsun. Eğer dindarsan ilahi adalete güveniyorsun.
Ben pek dindar biri değilim. Hayatımın hiçbir döneminde de
dindar olmadım. Hatta dinlerin tümden anlamsız ve gereksiz olduğuna inanıyorum.
İnsan aklıyla doğru yolun bulunabileceğini düşünüyorum. Yine de şu ilahi adalet
konusunda kindar değil dindarca davranıyorum. Yaşadığım haksızlıkların acısını
çıkarmak için mağruruma acı çektirmeye vicdanım pek el vermiyor.
Vicdan.
Yine geldik şu vicdan meselesine. Aydın Boysan şöyle demiş:
“Tüm insanlar dünyaya, kafa ve yüreklerinde bir iç mahkemeyle gelir. Bunun adına vicdan denir”
Peki her mahkemenin sonunda adaletli bir karar çıkar mı?
Literatürde hukuk karşısında herkes eşittir. Ancak iş şu iç mahkememize gelince
herkes eşit değil tabii ki. Sana verilen zararın acısını çıkarmak istediğinde
sana bu zararı kimin verdiğinin önemi çok büyük. Yaşadığın acının boyutu da
aslında bu kişinin kim olduğuna göre büyük oranda değişiklik gösterir. Yani
eğer çok sevdiğin ve değer verdiğin birinden beklemediğin bir haksızlığa
uğrarsan yaşadığın acı ya da duygusal karmaşa daha büyük olur. Ya da bu kişi
ile bir çıkar ilişkin var diyelim, iç mahkemen bu defa da adaletli bir karar
veremez.
Hadi itiraf edelim, hepimiz iç mahkemelerimizde verdiğimiz
kararları bu çıkarlarımıza göre belirlemiyor muyuz? İş yerinde patronunun ya da
yöneticinin sana yaptıklarını düşün. Sonra şirkette o çok istediğin pozisyonu
düşün. Çok büyük kazanç sağlayacağın şu müşterini düşün. Alacağın pirimi
düşünsene. Tüm bunları düşününce iç mahkemen ya da Aydın Boysan’ın deyimiyle
vicdanın da doğru karar veremiyor tabi. Sıradan birine “hassiktir lan”
diyeceğin durumlarda o hassiktiri bir güzel yutuyorsun.
Onursuzluk?
Haliyle bu yuttuğumuz hassiktirlerin miktarı biraz onur,
gurur, haysiyet durumumuzu da belirliyor. Yuttuğun oranda onursuz, haykırdığın
oranda da onurlu oluyorsun.